İnsanoğlunun lanetiymiş düşünmek…
Bunu gün geçtikçe, yaşanılanların üzerine yenileri,
yaşayanların yerine yenileri geldikçe, daha içten, daha acı verici bir şekilde
bir kez daha şahit oluyorum. Sayın yargıç ben bu kez davacı olmak istiyorum.
Davam, tek çabam belli. Benim adımı bilen herkes bu uğurda arkamda bıraktığım
şeyleri benden daha iyi söyleyebilecek kadar hakim bu duruma. Bense düşünmeye devam
ediyorum. Lanetim, servetim, varım ve yoğum tüm sahip olduğum; yalnızlığım,
eşim, dostum, kamberim, kasvetim, geçmişim ve geleceğim. Bunların hepsi benim,
bunlar benim düşüncelerim. Düşünüyorum öyleyse varım. Cogito ergo sum. Bedenim
burada. Evet. Herkesin gördüğü, herkesin bakıp da tanıdığını sandığı, o en
akıllı; sana inanan, mutsuzluğu için mutluluktan vazgeçmiş, kalbi eksik ve bir
o kadar da ölü; fazla düşünmekten kafayı kırmış bir meczubum ben. Endişelenme,
adını unutacak kadar kafayı kırmadım henüz. Her gün bilmediğim yollardayım. En
çıkmazında bile bu dertlerin, adını bilmediğim yerlere yine, yeni sokaklar
yapıyorum. Çıkmaz dedikleri büyük bir yalan. Yürüdüğüm tüm yollar sana çıkıyor.
Tabelalara adını yazıyorum sonra. Ayaklarım istemeden yön değiştiriyor. Yeni
çıkmazlar keşfediyorum. Düşünemediğim tek bir an, adını yazmadığım sokak
tabelası kalmadı bu şehirde. Bütün yollar sana çıkarken nasıl olur da o menekşe
kokan boynunda nefes alamıyorum? Aklım almıyor. Topladım yokluğunda ortalıktan
yalanlarımı sırtladım giderken çantama. Sıktım kemerimi bir diş daha. Eğer ki
dönersen bir gün diye atıyorum fazlalıkları boşluğa. Seni daha uzun süre
kucaklayabileyim diye döndüğünde. Anımsıyorum, öpüşlerinin tenimi yakışını;
anımsıyorum, bitmesin gecelerimiz diye yalvarışlarımı. Oysa daha yanındayken
kaybetmişim seni. Daha o zaman bilememişim sevmeyi. Dokunmayı becerebilmişim
sadece. Onu da giderken, kalbini söküp ayaklarım altında çiğnerken hissettirebilmişim
sadece. Şimdiyse pişmanım deyip buna inanmanı istiyorum senden. Ne komik değil
mi? İlk
pasaport fotoğrafın gibi…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder